Her şey var, savaş sebebi silahlar yok

641632b086b2446d04b24293.jpg

Ege Doğaç Erdoğan -“Aldığımız istihbarata göre Irak rejiminin kitle imha silahları (KİS) bulundurmaya devam ettiğine ve tarih boyunca tasarlanmış bazı en ölümcül silahları gizlediğine dair bir şüphe yoktur. Tehlike açıktır: Irak’ın yardımıyla teröristler kimyasal, biyolojik veya bir gün nükleer silahlara erişim sağlayarak binlerce hatta yüzbinlerce masum insanı kendi ülkemiz dahil herhangi bir ülkede öldürme amaçlarına ulaşabilirler... Bugün hiç bir ülke Irak’ın silahsızlandığını iddia edemez ve Saddam Hüseyin başta olduğu sürece bu mümkün olmayacaktır... Saddam Hüseyin ve oğulları 48 saat içinde Irak’ı terk etmek zorundadırlar. Aksi yönde davranmaları, bizim kararını verdiğimiz bir zamanda askeri bir çatışmayla sonuçlanacaktır.”

Bombalama canlı yayınlandı

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush 19 Mart 2003 tarihinde halka sesleniş konuşmasında bu sözleri sarf eder. Takip eden günlerde başkent Bağdat’a havadan bombalar yağmaya başladığına dünya kamuoyu canlı yayında televizyon ekranlarından şahit olacaktır. Bugün İkinci Körfez Savaşı’nın başlangıcının 20. yıldönümü. Aradan geçen 20 yıldan geriye kalan yüzbinlerce ölüm, hayatı hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak milyonlarca Iraklı, başarısız devlet kurma çabaları sonucu türeyen terrörist ve radikal dinci gruplar, halen Ortadoğu’yu kasıp kavuran kaos ortamı, ancak eksik olan bir şey var ki o da savaş sebebi sayılan kitle imha silahları...

Silaha ilişkin kanıt yok

BBC’nin radyo programı olarak geçtiğimiz hafta yayınladığı “Shock and War” dizisinde İngiltere’nin savaş öncesi çelişkili ve eksik istihbarat raporları, dönemin Başbakanı Tony Blair’in Amerika ile olan bağlarını koruma arzusu, ve geri dönüşü olmayan hatalı kararlar masaya yatırılıyor. İngiltere’nin istihbarattan sorumlu kurumu MI6’nın kitle imha silahlarının varlığını kanıtlayacak tek bir verisi olmamasına rağmen İngiltere’yi ABD’nin peşinden savaşa sürükleyen Blair bunu başbakanlık koltuğuyla ödemek zorunda kalmıştı. Benzer şekilde ABD’de Başkan Bush’tan sonra Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olan John McCain seçimlerde başından beri Irak Savaşı’na karşı çıkan Demokrat Partili Barack Obama’ya yenilmişti. Küresel çapta değerlendirdiğimizde Amerika’nın Afganistan ve Irak’taki başarısız devlet inşa etme politikaları neticesinde Rusya ve İran’ın giderek güçlendiğini söyleyebiliriz. ABD ve NATO’nun son olarak Afganistan’dan tamamen çekilmelerinin akabinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme cüreti gösterebildiği yeni bir dünya düzeni oluşmaktadır.

‘Liberal müdahalecilik’

BM onayı olmadan uluslararası hukuka aykırı bir şekilde tek taraflı başlatılan Irak Savaşı, ‘liberal müdahalecilik’ anlayışının da dünya kamuoyu nezdinde yara almasına sebep oldu. Oysa ki Bosna’da işlenen insanlık suçlarını durduran operasyonlar da aslında ülkelerin bir başka ülkedeki insan hakları ihlallerine sessiz kalamayacağını savunan bu anlayışın ürünüydü. Kurallara uygun bir düzen savunucusu imajı yerini tek kutuplu bir düzende hegemon olma hayali kuran zorba algısına bıraktı. Irak Savaşı’nın belki de en büyük etkisi, uluslararası kurumların hakemliğinde evrensel hukuk kurallarına dayalı liberal dünya düzeninden günümüzde bahsetmenin neredeyse imkansız hale gelmiş olması...

641631df86b2446d04b24289.jpg


Felluce kentinde Şii milis güçleri ve DAEŞ militanları arasında bir çatışma anı. (29 Mayıs 2016)

6416320686b2446d04b2428b.jpg


Musul’daki çatışmalarda kent harabeye döndü. (4 Temmuz 2017)

6416322686b2446d04b2428e.jpg


Bağdat’ta DAEŞ’in düzenlediği bombalı saldırılarda yakınlarınıkaybeden bir kadının feryadı.

Bush’un bilinçaltının dışavurumu


George W. Bush geçen yıl katıldığı bir toplantıda konuşması esnasında “Bir adamın tamamen gayrımeşru bir kararla vahşi bir şekilde işgalini başlattığı Irak... pardon Ukrayna” gafını yaptı. Arkasından “Irak’ta da” diye ekleyen ve “Herneyse 75 yaşındayım” diye dil sürçmesini espriyle açıklamaya çalışan Bush’un bu durumunu bilinçaltının dışavurumu şeklinde yorumlayabiliriz. Başkanlığından sonra giderek daha barışçıl ve kapsayıcı bir role bürünen, Trump’a şiddetli bir şekilde muhalif olan Bush’un Irak konusunda vicdanının rahat olmadığı da söylenebilir. Yıllar öncesine, savaşın başlarına dönersek, kitle imha silahları hiç bir şekilde bulunamayınca ABD’nin kullandığı retorik zamanla bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi verildiği şekline büründü. Tabii söylemlerdeki tutarsızlık ve değişkenlik dünya kamuoyuna samimi gelmedi. Iraklılar da tepeden inme bir demokrasiyi kabul etmediler. Baasçıların saf dışı bırakılmasıyla oluşan boşlukta El Kaide, ve daha sonra DAEŞ gibi radikal İslamcı örgütler palazlandılar. Sünni azınlığın yönetimden el çektirilmesiyle Şii çoğunluk seçimlerde yoğınlukla İran destekli adayları iktidara taşıdı. Nihayetinde ABD’nin savunduğunu iddia ettiği demokrasi ve özgürlük kavramları içi boş sözcükler olmaktan öteye gidemedi.

6416325e86b2446d04b24291.jpg


Iraklı gazeteci Muntazar El-Zeydi, 2008’de Bağdat’a gelen Başkan Bush’a tepkisini ayakkabı fırlatarak göstermişti.
 
Üst Alt